Kitaplar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kitaplar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Temmuz 2017 Salı

Marie Curie : Bir bilimkadınının olağanüstü yaşam öyküsü _Eve Curie

Nobel Ödülü

National Geographic tarafından hazırlanan Genius dizi serisinin ilkinde  Albert Einstein'ın hayatını anlatan 10 bölümlük kısım yayınladı. Bir dehanın hayatına bu kadar yakından bakmak, zaaflarını görmek, başarıya giden yolda yürürken karşılaştığı zorlukları ve içinde yaşadığı dönemin koşullarında onu değerlendirmek izleyiciye bambaşka bir bakış açısı kazandırıyor. Bir dehayı deha yapan şeyin sadece yüksek IQ olmadığını görüyorsunuz. Bitmek tükenmek bilmeyen bir merakları, bu merakın peşinden gitmekten vazgeçmeyen tutkuları ve engeller karşısında yılmayan bir yapıları olduğunu da görüyorsunuz. Peki bunun kitap ile ilişkisi ne derseniz, Marie Curie'nin hayatını merak etmemi sağlayan bu dizi.  
Nobel Ödülü'nü alan ilk kadın olması ve iki farklı alanda (Fizik ve Kimya) Nobel Ödülü alan nadir bilim insanlarından biri olması dışında dizide geçen Marie Curie ve eşi Piere Curie ile ilgili bölüm beni bu kitaba yönlendirdi. En kısa zamanda da Marie Curie'nin kızı Eve Curie tarafından kaleme alınmış bu hayat öyküsünü okuyup bitirdim. 
Özellikle kolay yoldan bir anda istediklerine ulaşmanın pohpohlandığı şu dönemde her gencin okuması gerekli bir kitap. Tıpkı Einstein gibi Marie Curie de dehası dışında çok önemli özelliklere sahip. Günümüzde bir çok insanın sahip olamadığı bir şey. Sebat. Zorluklar karşısında yılmadan yola devam etmek, çözüm odaklı olmak. Hiç bir bahanenin arkasına saklanmadan inisiyatif almak. 
Üniversiteye gitmek istiyorsunuz, imkansızlıklar içindesiniz, annenizi kaybetmişsiniz, maddi imkansızlıklar var. Ablanızın okumasına destek olmak ve sonrasında kendiniz okuyabilmek için bir eve gidip yatılı bakıcılık yapıyorsunuz. Üstelik kızların üniversiteye gitmesinin yasak olduğu bir ülkenin vatandaşısınız ama bu sizi durdurmuyor. Okurken yarı aç yarı tok yatıyorsunuz, hatta açlıktan bayıldığınız zamanlar bile oluyor. Sadece bu kadarını hayal edin ve siz ne yapardınız bir düşünün. Bunlar bir şey değil. Her zamanı ayrı bir mücadele ile geçmiş bir bilim kadınının gerçekten olağanüstü hayat hikayesi bu. Okuyun, okutun ve örnek alın derim.
Sevgiyle kalın...

11 Mayıs 2017 Perşembe

Anne Beynim Aç_Bahar Eriş

Kitap tavsiyesi





"Anne karnım aç" dediğini çok duyduk çocuklarımızın da beynim aç dediğini hiç duymamıştık. Nedir  ki bu beyin açlığı diyorsunuz şimdi siz değil mi? Her Çocuk Üstün Yeteneklidir kitabının yazarı Bahar Eriş'in ikinci kitabı "Anne Beynim Aç", akıcı diline ek olarak tam da benim sevdiğim gibi bilimsel bilgilerle desteklenmiş bir kitap. Öncelikle üç tür bağdan bahsediyor kitapta: Göbek bağı, kalp bağı ve beyin bağı. Bu üç bağ ile bağımlılıktan bağlılığa giden ilişki nasıl? Beyin bağının önemini nedir ve nasıl kurulur gibi soruların cevaplarını buluyorsunuz kitapta.

Tabi bu bağın kurulmasında bazı faktörler belirleyici oluyor. Örneğin çocuğunuzla aranızda nasıl bir bağlanma var? Güvenli mi, kaygılı mı yoksa kaçınmacı mı? Anne baba olarak hepimizin bir stili var. Bunu da uzmanlar otoriter, müsamahakar, ihmalkar ve dengeli olmak üzere dört gruba ayırmışlar. Detayları kitapta verilen bu gruplandırmalara bakıp öncelikle sınıfınızı öğrenmelisiniz. Çünkü beyin bağı kurmak için önce siz aynanın karşısına geçmelisiniz diyor, Bahar Eriş.

Tüm bunları belirledik, peki bağ kurmasak olmaz mı? Neden önemli ki bu bağ, diyebilirsiniz. Dediğinizi varsayıyorum ve kitapta bahsedilen ve beni çok etkileyen şu kısmı sizinle paylaşmak istiyorum: Roma İmparatoru Frederick II, çocuklarla hiç konuşulmasa bile zamanı gelince konuşabilecekleri konusunda bir tahminde bulunup sonra bunu test etmiş. Nasıl mı? Onlarca çocuk, kendileriyle kesinlikle konuşmama emri almış hemşireler tarafından büyütülmüş. Sonuçta ne olmuş dersiniz? Konuşmayı öğrenmeyi bırakın, bu çocukların hepsi küçük yaşta ölmüş.  Buna benzer başka bir araştırma daha okumuştum ama şimdi nereden okuduğumu hatırlayamıyorum. Yalnız orada da yetimhanedeki bebeklerden bir kısmı sürekli ölüyor ve araştırınca görüyorlarki ölenler kapıdan uzak kimsenin ilgi göstermediği çocuklar. Yatakların düzenini tüm çocukların eşit ilgi görebileceği biçimde yeniden düzenleyince ölümlerin ciddi şekilde azaldığını görüyorlar. Tüm bunlar ne söylüyor bize? Çocukların karnını doyurmak kadar önemli sevgi ve ilgi. Kitapta, hayvanlar tarafından yetiştirilen çocukları örnekleri veriliyor. 3 yaşında iken alkolik  anne ve babası  tarafından terk edilen bir çocuğun 8 yaşına kadar köpeklerle yaşadıktan sonra bulunup yoğun bir şekilde tedavi edildiğinde 30 yaşında ancak 5 yaşındaki bir çocuk kadar konuşabildiği gözlemleniyor. Tüm bu çalışmalar  gösteriyor ki bahsi geçen bu bağlar yaşamsal bir önem taşıyor.

Beni en çok etkileyen diğer bir bölüm ise Japonya'da yapılan bir anaokulundan bahsedilen kısım. "Hiperaktivite, bir mimari tasarım bozukluğu olabilir mi?" diyor, yazar. Belki de öyle. Bu okulda olan ama bizim okullarımızda olmayan özellikleri, tasarlanırken göz önüne alınan verileri okuyunca insana verilen değeri görmemek imkansız.

Hayatın temel amaçlarından biri mutlu olmak, mutlu bireyler yetiştirmek. Peki sadece duruşunuzu değiştirerek bile mutluluğa doğru bir adım attığınızı biliyor musunuz? Bu konu ile ilgili çok güzel bilgilerin verildiği bir bölüm var ki açıp arada okuyunca bile bedeninizi mutluluk makinesine dönüştürmeniz mümkün olabilir.
Son favori bölümüm ise ergenlerden bahsedilen kısım. Ergenlik döneminde ne oluyor da işler zorlaşıyor, düşündünüz mü hiç? Ben bu kitabı okuduktan sonra bir de Dr. Kerem Dündar'ın TED konuşmasında bunu duydum ve öğrendim ki bu durum, frontal korteks adı verilen ve planlama, mantık yürütme, karar verme, görevleri organize etme, bilinç gibi işlerden sorumlu olan bir bölümün ergenlikte bir değişim geçiriyor olması ile ilgili. Ergenlikte beyindeki gri madde kalınlaşıyor ve bu gri madde beynimizin entelektüel kısmını yönetiyor. Tam da bu dönemde gri maddeler önce çoğalıyor, sonra da hızla budanıyor diyor, kitapta. Bu ne demek o dönem ergenin kullandığı bağlar güçleniyor, kullanmadıkları ise yok oluyor. Yani bu dönem zorlu olduğu gibi kritik bir dönem de aslında. Ne yapmalıyız diyorsanız, kitabın bu bölümünde verilen tavsiyelere bir göz atmalısınız.

Her bölümü ayrı güzel bir kitap ben sadece benim ruhuma hitap eden kısımlardan bahsettim size. Umuyorum hepimizin çocukları ile güçlü beyin bağları kurabildiği, beyinlerindeki açlığı giderebildiği güzel günler hepimizin olsun. Güzel okumalar...

Artık her yazının sonunda bir gelenek olduğu. Kadrajıma takılan güzellikler sizin de ruhunuzu beslesin. Sevgiyle kalın...



motheroflittlegirls


Anne beynim aç


motheroflitllegirls











4 Nisan 2017 Salı

Şiddetsiz İletişim Bir yaşam Dili _Marshall B. Rosenberg


   Şiddetin günlük hayatın doğal bir parçası olduğu bu günlerde, herkes okumalı dediğim bir kitabı sizlerle paylaşmak istiyorum: Şiddetsiz İletişim. Kitap baştan sona altı çizilesi tespitlerle dolu. Aşağıda yazdıklarım da kitabın tamamında altını çizdiklerim ve en çok etkilendiklerim.

"Hayata yabancılaştıran iletişim şekillerinden biri, bizim değerlerimizle örtüşmeyen davranışlarda bulunan insanları, yaptıklarının yanlış veya kötü olduğunu ima eden ahlakçı yargılarla değerlendirmektir." diyor ve ekliyor suçlama, hakaret etme, küçük düşürme, etiketleme, eleştirme, karşılaştırma ve teşhis koyma davranışlarının hepsi bir yargılama çeşididir. O halde toplumumuza baktığınızda yargılamayan yok gibi. Yazarken teşhis koyarak ben de yargılama yapıyorum aslında şu an.

"Dikkatimiz kendimizin ve diğerlerinin ihtiyaç duyup elde edemediği şeyler üzerine değil; yanlışlık derecelerini belirleme, analiz etme ve sınıflandırma üzerine odaklanır. .Dolayısıyla, eşim ona verdiğim sevgiden daha fazlasını istiyorsa sevgiye muhtaç ve bağımlıdır. Eğer ben onun verdiği sevgiden daha fazlasını istiyorsam o zaman o ilgisiz ve  duyarsız olur."  diyor. Yargılıyoruz, hem de yargılarımız hangi taraftan baktığımıza göre değişiyor. Çünkü biz gözlemlemiyoruz, değerlendirme yapıyoruz. Gözlemleme, işin işine değerlendirme katmadan gördüğümüzü açık ve net şekilde ifade etmek olarak tanımlanıyor. Değerlendirme olduğunda, karşı tarafın bunu bir eleştiri  olarak algılama ihtimali yüksek ve bu da söylediklerimizin duyulmasının önünde duran bir engel oluşturmaktadır. Ancak gözlem ile değerlendirmeyi ayırt etmek gerçekten zor. Bu nedenle kitapta  ikisi arasındaki farklar örneklerle ifade edilmiş.

Kitapta, başkalarının söyledikleri ve yaptıklarının, bizim duygularımızı tetikleyicisi olabileceğini ama asla duygularımızın sebebi olamayacağını belirtiyor ve ekliyor:

"Duygularımız başkalarının söylediklerini ve yaptıklarını  nasıl algılayacağımızı secişimize bağlı olarak uyandığı gibi, o andaki ihtiyaçlarımız ve beklentilerimizden de doğar. "
Olumsuz bir mesaj aldığımızda kendimizi ya da karşımızdakini suçlamak yerine kendi duygu ve ihtiyaçlarımıza veya karşımızdakinin duygu ve ihtiyaçlarını anlamaya yönelmek gibi bir seçeneğimiz olduğunu ve son iki seçeneği iletişimde hayatımızın bir parçası haline getirdiğimizde şiddetsiz iletişim konusunda başarılı olabileceğimizi söylüyor yazar. Duygularımızın temelindeki ihtiyaçlarımızı fark edip ifade edebilmemiz önemli bir aşama ama en çokta biz kadınlar içinde bulunduğumuz toplum ve yetiştirilme koşullarımız nedeniyle başkalarının sorumluluğunu yüklenmeyi en yüce görev olarak görüp kendi ihtiyaçlarımızı görmezden gelmeye meyilli oluyoruz. Kendimizi başkalarının duygularından sorumlu hissediyor ve onları mutlu etmek için sürekli çaba harcamamız gerektiğine ve mutlu görünmezlerse bundan bizim sorumlu olacağımıza inanıp bir şeyler yapmamız gerektiğini düşünüyoruz. Oysa hatırlamamız gereken bir şey var, biz herkesin kapısının önünü süpüremeyiz. Sokağın temiz olmasını istiyorsak herkes kendi kapısının önünü süpürmeli, değil mi?
Hadi bugün  başlayalım, yargılamayan, karşımızdaki sözünü bitirmeden ne söyleyeceğimizi planlamaya başlamadan, sadece gözlemleyerek iletişim kurmaya. Gerçekten duyulmanın ve duymanın tadına varabildiğimiz, şiddet ten uzak, etrafınızdaki güzellikleri fark edebildiğiniz, güzel günler dilerim...






                                     




10 Ocak 2017 Salı

Beni Ödülle Cezalandırma _Özgür Bolat


Merhaba,
O kadar üzücü olaylar yaşıyoruz ki ülke olarak insanın içinden gelmiyor yazmak, paylaşmak.  Ama inadına okumak, yazmak ve paylaşmak gerek. Hele de belirsizliklerin çok olduğu bir zamanda çocuk yetiştiriyorsanız. Bugün tamda çocuk yetiştirenlere hitap eden bir kitabı sizinle paylaşmak istiyorum. İster öğretmen olun isterseniz ebeveyn okuyunca göreceksiniz ne çok hata yaptığınızı. Özgür Bolat'ın gazetedeki yazılarını zaten her perşembe takip ediyordum ama kitabı çıkınca bir süre almak istemedim, hayal kırıklığına uğramaktan korktuğum için. Eğitimde Değişim Konferansları'na katıldığımızda sevgili arkadaşım Sibel hediye aldı kitabımı. Ben de hem kitabı imzalatma hem de fotoğraf çekinme şansına sahip oldum bu sayede. Kabalıkta acele edince ışık pek olmamış ama olsun. Bu anıda burada dursun.
Gelelim kitabımıza. Kitap çok akıcı bir dil ile yazılmış. Benim tam da sevdiğim gibi içinde bilimsel deneylerle desteklenmiş bilgiler verilmiş. Her bölüm sonunda o bölümdeki bilgiler özetlenmiş. Sorunların ortaya konulduğu uzun bir kısımdan sonra çözümlerin de verildiği kısım ile kitap sonlandırılmış. Peki kitap ne diyor derseniz, ödül ile cezanın aynı olduğunu ikisinin de aslında işe yaramadığını bunun yerine konulması gerekenin ne olduğunu özenle anlatıyor. Hatta inanmayacaksınız belki ama mutluluğun formülü bile verilmiş kitapta. Mutluğun temelinde güven var diyor, yazarımız. Güveni sağlayan hormon oksitoksin ve oksitoksini salgılatan da ilişkilermiş. Yani bir insanın sosyal ilişkileri ne kadar güçlü ise o kadar mutlu ve huzurlu olurmuş. O halde ne yapıyoruz? Bol bol sosyalleşiyoruz. 
Kitaptaki diğer ilgimi çeken konulardan biri 'Bilişsel Çelişki Kuramı'. Bu kuram Leon Festinger isimli bir psikolog tarafından geliştirilmiş. Ne diyor bu kuram derseniz: Bir kişinin kendisiyle ilgili  bir tutum geliştirdiği an, o tutumla tutarlı davranış sevgiler diyor. Tutum ile davranış uyuşmazsa kişi bilişsel çelişki yaşarmış. Farkında olmadan yaptığımız bazı seçimlerde beynimizin bu tür tutarsızlıklardan kaçınmak istemesi diye yorumlanabilir.
Diğer ilginç gelen kısım ise "Çocuk nasıl öğrenir?" sorunun cevaplandığı bölüm. Burada bahsedilen şu çalışma çok ilginç geldi bana sizinle de paylaşmak istiyorum. Dr. Victoria Horner bir kutu tasarlıyor. Kutu iki bölümden oluşuyor. Üst bölüm ile alt bölümü bir kapak bağlıyor ve yukarıdaki delikten çubuk sokarak kapağı açabiliyorsunuz. Kapak açılınca da aynı çubuk ile şekere ulaşıp, onu ileriye iterek alt kutunun önünde bulunan ikinci kapaktan şekeri alabiliyorsunuz. Dr. Horner bunu nasıl yapacağını bir şempanzeye ve sonra da 4 yaşındaki çocuklara gösteriyor. Hem şempanze hem de çocuklar sadece izleyerek bunu yapmayı başarıyorlar. Sonra deneyin ikinci kısmına geliniyor (bu kitapta öğrendiğim 2. şey bu tür deneylerde hep deneyin asıl 2. kısmının belirleyici ve önemli). Bu sefer kutunun yapısı değişiyor. Kutu şeffaf yapılıyor ve üst bölüm ile alt bölüm arasındaki bağlantı kapağı kaldırılıyor.Yani yukarıdan çubuk sokmadan direk alttaki kapaktan şekere ulaşabilirsiniz. Peki bu durumda şempanze ve çocuklar nasıl davranıyor dersiniz? Şempanze arada kapak olmadığını fark edip yukarıdan çubuğu sokmanın gereksizliğini anlayıp doğrudan şekere uzanıyor ama çocuklar kutu değişmiş olmasına rağmen çubuğu olmayan kapakçıktan sokmaya çalışıyor.  İyi de tüm bu deney neden ilginç? Neyi gösteriyor ve nasıl oluyor da şempanze bunu yapabilirken çocuklar yapamıyor, diyorsanız kitabı okuyun dermişim :) Tamam, tamam kitabı okuyun tabi ama sonucu söylemem lazım. Nedeni 4 yaşındaki çocuğun henüz soyut düşünememesi. Soyut düşünemediği için mantık yürütemiyor. O halde nasıl öğreniyor? Etrafındakileri izleyerek. Deneydeki şempanze nasıl yapıyor peki derseniz onun nedeni ise şempanzenin yetişkin olması yani soyut düşünebilmesi imiş. 
Evet dediğim gibi baştan sona böyle ilginç deneylerle desteklenmiş bilgiler dolu oldukça faydalı, çözüm önerilerinin de verildiği bir kitap okumak istiyorsanız, bu kitabı tavsiye ederim. 
Son olarak güzel kampüsümüzde çektiğim bir kaç fotoğraf ile veda ediyorum size. En kısa zamanda yazabilmek ve yeni yılda hepimizin mutlu, sağlıklı ve huzurlu kalabilmesi dileğiyle...









2 Nisan 2015 Perşembe

Bilmiş Fare Tuna



       Merhaba,
      Başlığımız "Bilmiş Fare Tuna" olsa da aslında bugün bu seride olan kitaplardan bahsedeceğim. İlk okuduğumuz kitap "Bilmiş Fare Tuna". Herkese her konuda bilmişlik taslayan fare Tuna'ya arkadaşları güzel bir ders veriyor. Verdiği mesaj bizim çok hoşumuza gitti. Şimal Deniz, 2. sınıfta. Aslında onun yaşına göre hafif kalıyor bu seri ama uzun kitaplar okurken sıkıldığı için bu seri bize ilaç gibi geldi. Serinin diğer kitaplarını da büyük bir istekle aldık. Sadece her kitabın ilk bir kaç sayfası aynı şekilde başlıyor. Bu durum dışında hepsinin anlatımı ve verdiği mesaj çok güzel. 
  Ayrıca şunu da belirtmek istiyorum. Kitabı yazarı olan Tülin Kozikoğlu'nun daha önce de  Özgürlüğünü Arayan Kelebek kitabını okumuş, çok beğenmiştik. Hem şekil, hem de içerik olarak...Yazacaklarım bu kadar ama Şimal Deniz illa ki İnatçı Kirpi Mina'dan bahsetmem konusunda inat etti :). Kendisi en çok onu seviyormuş bilginize...İyi okumalar.


24 Aralık 2014 Çarşamba

Semerkant_Amin Maalouf


Uzun bir aradan sonra herkese merhaba,
Kaç aydır ne yazacak enerjim vardı ne de zamanım. Nihayet uzun bir süreden sonra sona geldim ve doktorayı tamamladım. Savunması, tezin yazılması derken ne kitap okuyacak vakit bulabildim ne de 
ekleyecek bir tarif yapabildim. Nihayet tezi teslim edince izin alıp biraz evde kalma şansım oldu. Ben de uzun aradan sonra Semerkant ile okumaya geri döndüm. Dönüş için gerçekten mükemmel bir kitap seçmişim. Doğu kültüründe geçen kitapları, yazarları çok beğenerek okuyorum. Bu da onlardan biri oldu. Ömer Hayyam'ın Rubaiyat'ının hikayesini anlatıyor. Dönemin iktidarları, savaşları, aşkları çok güzel bir romana dönüşmüş. Yüzyıllar geçse de iktidar kavgaları değişmiyor. Hayyam diyor ki "Yönetmek için gereken vasıflarla iktidara gelmek için gerekenlerin aynı olmadıklarını söyle ona. İşlerin iyi idaresi insanın kendini unutup sadece başkalarıyla, özellikle de en muhtaç durumdakilerle ilgilenmesini gerektirir; oysa iktidara gelmek için insanların en aç gözlüsü olup kendinden başka hiçbir şeyi düşünmemek, en yakın dostlarını bile ezmeye  hazır olmak lazım."  Daha fazlası kitapta. Çoğunuz okudunuz belki de ama okumadıysanız tavsiye ederim. Hepinize  bol bol okuyabileceğiniz bir sene dilerim...

3 Ekim 2014 Cuma

Ben, Malala_Malala Yusufzay

  Merhaba,
  Tezkere kabul edildi, haberini okuyunca aklıma bu kitap geldi. Tatilde elimden bırakamadan okudum ama yazmak için bir türlü vakit ayıramamıştım. Şimdi yazmanın tam zamanı diye düşündüm. Gerçek bir hayat hikayesi. Belki de hatırlıyorsunuz gazetelerden bu olayı. Bu Malala'nın gerçek hayat hikayesi. Ama sadece Malala'nın hikayesi değil anlatılan. Taliban Pakistan'da  nasıl etkin oldu? Eğitim ile ilgili olan değişim, bu değişimde dış güçlerin etkisi nedir gibi sorulara cevap bulacaksınız kitapta. Başlangıçta okula giden kızların olduğu bir ülkenin, 15 yaşındaki bir kızın okula gittiği için, eğitim hakkını  savunduğu için vurulduğu radikal bir ülkeye nasıl dönüştüğünün gerçek ama inanılmaz öyküsü.
     Okudukça göreceksiniz, bildiğiniz yabancı olmadığınız bir şeyler var bu kitapta. Malala'nın mücadelesi ilham verici. Yakınımızda, bize uzak olmayan bu coğrafyalarda yaşanan savaşlar hikaye gibi geliyor. Gerçekler katlanılır gibi değil ve televizyondan bakıp göre göre olağanlaşan ölümler, bu kitaplardaki hikayelerle bir tokat gibi çarpıyor yüzümüze. 
        Tüm baskılara, olumsuz koşullara rağmen Malala'ların yetişiyor olması umut verici. Bu da iyi bir eğitimci olan babası sayesinde. Eğitim her şeyin başı. Sahip olduklarımızın kıymetini bilelim ve sahip olmak istediklerimiz için de mücadele edelim. Malala'nın öyküsünden çıkarılacak çok ders var ve çok şey var daha anlatılacak aslında ama ben okumak isteyenler için şiddetle tavsiye etmekle yetineceğim şimdilik. İyi okumalar... Ve tabi ki şimdiden sevdiklerinizle olacağınız, mutlu, sağlıklı ve barış dolu bir bayram diliyorum herkese...

15 Temmuz 2014 Salı

Çocuğunuza Kulak Verin_Aletha J. Solter

Aletha Solter


Merhaba,
Çocuk gelişimi ile ilgili farklı kitaplar okudum ama bu kitap bambaşka. Çocuğunuza bakış açınız değişecek. Bilirsiniz çocuklarımız ağlamaya başladığında onları avutmaya çalışır ve susmaları için elimizden geleni yaparız.  Oysa ağlamak vücudumuzda var olan toksinleri vücuttan atan, gerginliği azaltan hepimizin doğuştan sahip olduğu bir tamir mekanizmasıdır, diyor yazar. Çocukları susturarak, avutarak streslerini atmalarına engel olduğumuzu ve bu davranışın sonucunda uygun bir bahane ile çocuğun tekrar ağlayacağını belirtiyor. Çocukların neden ağladığını bilmemiz gerekmez, önemli olan ağlamasını kabul etmenizdir, diyor yazar. 
Başlı başına bu bölüm bile bir çok davranışınızı sorgulamanız için yeterli olacaktır. Ama daha bir çok konu var. Örneğin çocuklarımızda olan bazı korkular. Nedenleri nelerdir, ne yapmak gerekir? Tüm bu sorularınıza cevap bulabilirsiniz. Korkularla ilgili bölümde çocuğunuzun korkularıyla karşılaştığınızda atmanız gereken iki önemli adımdan söz edilmiş. Birincisi çocuğunuza doğru bilgi vermek, ikinci ise çocuğunuzun gülerek duygularını boşaltmasını teşvik etmek olarak sıralamış. Bazı ağır korkularda da ağlayarak bu duygu boşaltımını sağlaması gerektiğinden bahsetmiş. 
Çocuklarımıza bazı olayları nasıl açıklayacağımızı bilemediğimiz zamanlar oluyor. Örneğin bir çocuğun ölüme ilişkin sorularına nasıl yanıt vermeli?  Bir yakınını kaybeden  bir çocuğa yapılacak en doğru şeyin ona net bilgi vermek olduğunu belirtiyor. Örneğin dedesini kaybeden bir çocuğa dedesinin cennete gittiğini söylemek onun olayı anlamasına yardımcı olmaz, doğru olan dedesinin öldüğünü ve bundan sonra olmayacağını bilmesidir,diyor.  Diğer bir karşılaştığımız soru da "Sen ölecek misin?" sorusu. Bu soruyu ise "Herkes eninde sonunda ölür, ama çok çok uzun bir süre daha öleceğimi sanmıyorum" demenin iyi bir çözüm olduğunu söylüyor. 
Başta da söylediğim gibi çok yararlı bir kitap. Her bölümde sorular ve bu sorulara cevaplar şeklinde açıklamalar yapılmış. Anlatmakla bitmeyecek :) Bence  her anne baba için bir baş ucu kitabı  olmalı. Şimdiden iyi okumalar...

20 Haziran 2014 Cuma

Yasımı Tutacaksın_Dominique Lapierre-Larry Collins

 Merhaba,
Kitap henüz bitti ve taze taze yazmak istedim. Boğa güreşleri deyince aklına sokaklarda kaçan insanlar ve onları kovalayan bir boğa figürü gelen biri olarak diyebilirim ki İspanya'ya , matadorlara bakış açım değişti. Kitap, İspanya'da Franco kadar hatta ondan daha da ünlü olan bir matadorun, El Cordobes'in hayatını anlatıyor. Bir hayalin tüm olanaksızlıklara rağmen nasıl gerçeğe dönüştüğünün hikayesi bu. Bu roman  İspanyolllar için boğa güreşlerinin anlamını da kavramamıza yardım ediyor. Aynı zamanda İspanya'nın Franco yönetimine girdiği döneme de ışık tutuyor. Franco'nun yönetimi ele almasıyla beraber ülkede olan değişimi gözler önüne seriyor. Ayrıca El Cordobes'i duymadınız belki ama onun için yapılmış bir müzik var ki hepimizin dilinde, bakalım tanıdınız mı bu parçayı? El Cordobes'in Tebessümü
İspanya tarihine ilgi duyuyorsanız El Cordobes'in hayatını anlatan bu kitabı eminim beğeneceksiniz. Şimdiden iyi okumalar...

19 Haziran 2014 Perşembe

1. Sınıf Tatil Seti (2. sınıfa geçenler için)_Tudem Yayınları

tudem
   Merhaba Hepinize,
Uzun zamandır yazamadım oysa yazacak epey malzeme vardı elimde ama zaman yaratamadım bir türlü. Okullar kapandı ve tatil başladı. Şimal Deniz birinci sınıfı tamamladı. Şimdi bazı veliler tatilde de mi ders diyebilir ama az da olsa her gün bir şeyler okumak, okulda yaptıklarına dair alıştırmalar yapmak iyi olacaktır. Daha önceki yazılarımda bahsetmiştim sanırım. Çizginin dışındakiler (Outliers) kitabında okullarda olan uzun tatillerin çocuklar üzerindeki etkisinden bahsediyor. Hatta okullarda uzun yaz tatilleri yerine ara tatillerin süresinin azaltılıp sayısının artırılmasının etkisi vurgulanıyor. Tüm bu veriler de göz önüne alınırsa eğlenceli ve öğretici bir kitap edinmek şart oldu bizim için. İnternetten sipariş verdiğim için içerik konusunda kaygılarım vardı ama gördüm ki gayet güzel. Bulmacalar, matematik ve kısa metinler var çocukların hoşuna gidecek. Ödül çıkartmalarına kızım bayıldı. Almadıysanız ve bir kitap almayı istiyorsanız tavsiye ediyoruz. Ayrıca kitap fasiküllere ayrılıyor. Taşıması da kolay:)
Ayrıntılı bilgi için buraya  bakabilirsiniz:http://www.tudem.com
İyi tatiller...

25 Nisan 2014 Cuma

Her Çocuk Üstün Yeteneklidir_Dr. Bahar Eriş

     Kitabın ismine baktığınızda nasıl her çocuk üstün yetenekli olabilir ki diyebilirsiniz. Okumaya başladığınızda göreceksiniz ki potansiyelinin keşfedilebileceği bir ortamda olan her çocuk doğru yaklaşımlarla daha da iyi bir noktaya getirilebilir ve potansiyeli ne kadar yüksek olursa olsun uygun koşullara sahip olmayan çocuklar çevre koşulları nedeniyle, fark edilmeden hatta uyumsuz, başarısız olarak nitelendirilerek toplum içinde  kaybolup gidebilirler.
     Üstün zeka kavramı söz konusu olunca ilk aklımıza gelen IQ testleri olsa gerek değil mi? IQ testi Fransa'da 1904 yılında eğitim bakanlığının normal sınıflarda başarısız olan çocukları tespit edip gerekirse o çocuklara özel eğitim vermek amacıyla geliştirdiği bir test ve bu test Alfred Binet tarafından geliştirilmiştir. Binet bunu yaparken zekanın tek bir rakamla ölçülemeyeceğini, bunun insanın boyunu ölçmek gibi bir şey olmadığını ve testin yapıldığı koşulların bile test sonuçlarını değiştirebileceğini özellikle belirtmiştir. Test sonucu düşük olan bireylerin etiketlenmesi gibi bir çok sakıncalı durumla karşı karşıya gelinebileceğinin altını çizmiş ve zaman onu bu konuda ne yazık ki haklı çıkarmıştır. Örneğin Amerikalı bir Prof. Lewis Terman Stanford- Binet testini geliştirip standardize etmiştir. Prof. Terman Meksikalılar, İspanyollar ve zencilerinin zekasının düşük olduğunu ve bunun kalıtımsal olduğunu ileri sürmüş ve daha da ileri giderek zeka testleri sayesinde zekaca geri olanların üremesinin engellenerek suç oranının azaltılacağı fikrini ileri sürmüştür. 
 Kitapta toplumda azınlık grubuna mensup ve düşük sosyoekonomik statüye sahip olanların üstün yetenekli tanısını almasının zor olduğu belirtiliyor. Bizim deha olarak nitelendirdiğimiz, bildiğimiz insanların aile hayatına bakıldığında iyi koşullara sahip olduklarına dikkat çekiyor. Bu örnekler arasında piyanistlerimiz Fazıl Say ve İdil Biret var. Onların hayatları ve yeteneklerinin ortaya çıktığı ortamlar ile ilgili ilginç  ve güzel örnekler verilmiş.
    İlk aile ile başlayan bu eğitimin devam etmesi için alınan eğitim ve eğitimi veren kişilerin yeterlilikleri ne olmalı sorusu gündeme geliyor ister istemez. Üstün yetenekli bir çocuğun öğretmeni de üstün yetenekli olmalı mı sorusunu cevaplıyor, yazar. Bu sorunun cevaplanması sırasında Thomas Carruthers'in bir sözünü paylaşıyor. "İyi bir öğretmen yavaş yavaş kendini gereksiz hale getirebilendir."  diyor. Bunu başarabilenler kimlerdir peki? Öğretmenlik konusunda üstün yetenekli olmanın üstün yetenekli çocuklara öğretmenlik için aranması gereken özellik olduğunu ifade ediyor, Dr. Bahar Eriş. Üstün yeteneğin öğretmeni bu çocuğa öğretebilir miyim değil, bu çocuğun öğrenmesine nasıl yardım edebilirim sorusunu soran öğretmendir, diyor. Sadece üstün yeteneğin öğretmeni değil tüm öğretmenler aynı soruyu sormalı kendine, değil mi?
  Duygusal zekanın başarıda ki etkisinin anlatıldığı kısımda Daniel Goleman'ın Duygusal Zeka kitabından bahsediyor(Bu kitabı okumadıysanız muhakkak okunacaklar listesine almanızı tavsiye ederim). Goleman sürekli duygusal olarak stres altında yaşayan bir çocuğun zihinsel yeteneklerinin de eksile bildiğini ve öğrenme kapasitesinin sekteye uğradığını vurguluyor. Bu bilgi bile ülkemizde var olan eğitim sorunlarının kaynağına götürüyor bizi. Sürekli değişen bir eğitim politikası ve bunun çocuklara sınavlarla stres olarak yansıması kaçınılmaz bence. 
  Yapılan bir araştırmada inançların akıllı insanları aptallaştırabileceği çıkarımı elde edilmiş. Çocuklara zekaları için övgüde bulunulduğunda zeki görünmenin hata yapmaktan ve çaba göstermekten daha makbul olduğu mesajını verdiğimizi oysa çocuklara beynin bir kas olduğunu ve çalışarak geliştirilebileceği  mesajının verildiğinde performanslarının arttığının gözlemlendiği ortaya çıkmıştır.(İlgilenenler için bu konuda Özgür Bolat'ın şu yazısına  bakabilirler).  Yapılacak en iyi şeyin çocuklara zorlukları sevmeyi öğretmek, hatalardan heyecan duymalarını sağlamak, çabadan zevk almalarını teşvik etmek ve öğrenmeye devam etmelerini sağlamak olduğunu çalışmayı, çabayı, sebatı, pratiği iyi stratejileri istediğiniz kadar övebileceğinizi belirtiyor Dr. Bahar Eriş.
Diğer bir bölümde otizim, Asperger sendromu, dikkat dağınıklığı ve hiperaktivite ile ilgili veriler okuyucu ile paylaşılıyor. Sınıfta disiplini sağlamak adına hareketsiz olmalarını istediğimiz çocukların bazılarının hareket etmeden öğrenemediklerinin farkında olmayan kaç öğretmenimiz var acaba sorusunu sormadan edemiyor insan kendine. Aileler ve öğretmenler neler yapmalı ve yapmamalı bu konuya da açıklık getiriyor, kitap. Çocuklarımızın duygularını göz ardı etmenin, çocuklarımıza karşı çok gevşek davranmanın ve çocuğunun duygularını hiçe saymanın başarısız yaklaşımlar olduğunun altı çiziliyor. Outliers (Çizginin Dışındakiler) kitabında ki 10000 saat kuralından bahsediyor. Yine eklemek isterim ki bu kitabı da mutlaka okumalısınız. Bir konuda 10000 saat çalışırsanız o konuda uzman olacağınızdan bahsediyor. Ayrıca şu anda okullarımızda uygulanan uzun yaz tatilli sistemin aslında nasıl eşitsizlik getirdiğini buna alternatif getirilen eğitimi ve başarısını da anlatıyor o kitap.
 Son kısımda ise kaynaklar, bu konuda izlenebilecek filmlerin listesi paylaşılmış. Çoklu zeka göz önüne alındığında farklı öğrenme şekillerimiz olması doğal. Bu konu ile ilgi yazılan bu kitabın sonunda film önerilerini görünce çok hoşuma gitti. Okumaktan değil de izlemekten hoşlananlara da hitap eden bir bölüm olmuş. Aslında o kadar çok altını çizdiğim söz ve bilgiler var ki hepsini yazsam kitabı yazmam gerekecek. En iyisi bu konulara ilgi duyuyorsanız bu kitabı mutlaka okuyun. İyi okumalar...

15 Mart 2014 Cumartesi

Incognito_Beynin Gizli Hayatı_David Eagleman


   Bu kitabı okumaktan çok zevk aldım. Beynimizin bilinmezleri, davranışlarımızın arkasında yatan nedenlerden bahsediyor. O kadar ilginç bilgiler var ki her birini anlatsam kitabı baştan sona yazmam gerekir. Ama yine de en ilginç olan kısımlardan söz etmek istiyorum.
  Beyinde meydana gelen bazı hasarların, tümörlerin ya da farklı hastalıkların tedavisi için kullanılan ilaçların davranışlarında meydana getirdiği davranışlar inanılmaz.
Mesela Charles Whitman adındaki 25 yaşındaki bir genç katliam yapıyor. Kendisi hariç 13 kişiyi öldürüyor ki bu kişilerin içinde eşi de var. Ve bıraktığı not ile güçlü bir şiddet duysu hissettiğini ve bunun için doktora da gittiğini yazıyor. İntihar notunda beyninde bir şeylerin değişikliğe uğrayıp uğramadığını belirlemek üzere kendisine otopsi yapılmasını istiyor.Otopsi sonucunda doktorlar beyninde bozuk para büyüklüğünde tümör buluyorlar. Tümör amigdalayı sıkıştırıyor ve amigdala özellikle de korku ve saldırganlık olmak üzere, duygu mekanizmasının düzenlenmesinden sorumludur. Dolayısıyla Whitman'ın tahmini doğru çıkmış beyninde bir şeyler değişmişti.
Diğer bir ilginç sonuçta Parkinson hastalığıyla ilgili. Hastalık dopamin adı verilen sinirsel ileticiyi üreten beyin hücrelerinin kaybının bir sonucudur. Tedavisi ise, kimi zaman vücuttaki dopamin üretimini artırarak, kimi zaman da dopamin reseptörlerine doğrudan bağlanan ilaçlar kullanarak hastadaki düzeylerini yükseltmeye dayanır. Ancak dopaminin beyinde çifte görev üstlenen bir kimyasal olduğu anlaşılmış. Ve tedavi amaçlı verilen dopaminin bazı durumlarda kumar, aşırı yeme, ilaç ve madde bağımlılığı gibi davranışların ortaya çıkmasına sebep olduğu görülmüştür.
Bunun gibi bir çok ilginç bilgi var kitapta. Bilinçli olarak farkında olmasak da bilinçaltımızın temel amacı türün devamını sağlamak gibi görünüyor. New Mexico'da yapılan bir çalışmada striptiz kulüplerindeki dansçıların aldıkları bahşişin kadınların adet döngüleriyle ilişkili olup olmadığı değerlendirilmişti. Doğurganlığın zirveye çıktığı günlerde dansçılar saatte ortalama 68 dolar bahşiş kazanırken bu ortalama regl dönemlerinde 35 dolara düşmüştü. Siz farkında olmasanız da beyniniz sizin adınıza bazı öncelikler belirliyor. Böyle olunca, özgür irade dediğimiz şeye gerçekten sahip miyiz diye sormadan edemiyor insan.  İnsan davranışlarında etkin olan çevre mi yoksa genetik mi sorusuna da bazı açıklamalar getiriyor. Başta da söylediğim gibi her bir bölümde ayrı şaşırtıcı, ilginç bilgiler var. İnsan davranışlarını anlamak zor, hele böyle karmaşık bir kimyası olduğu gerçeğini göz önüne alınca.
Bu kitaba benzer konulardan bahseden bir de dizi var. İzlediniz mi bilmem Perception. Kitap hoşunuza giderse diziyi de izleyebilirsiniz.
Kitap, yılın en iyi kitabı olarak da nitelendirilmiş kapakta. İyi okumalar o halde...
Son olarak eklemek isterim ki insanı, insan beynini, anlamak zor. Daha da zor olan çocukların ölmeye devam ettiği, savaşların bitmediği bu dünyayı anlamlı kılmak. Che Guevara demiş ki:
Aynı evrende yaşamamalı ÇOCUKLAR ve CELLATLAR
Ya ölmeli CELLATLAR ya da DOĞMAMALI ÇOCUKLAR!!

13 Ocak 2014 Pazartesi

Özgürlüğünü Arayan Kelebek_Tülin Kozikoğlu





Yeni bir çocuk kitabımız var. Kızımın son günlerde ki favori kitabı. Bir kelebeğin özgürlüğüne kavuşma hikayesini anlatıyor. Şiirimsi bir dili var. En çok hoşumuza giden kısmı ise şu: Fotoğraflardan da anlaşılacağı gibi kelebeğimiz özgürlüğüne ulaşma mücadelesi verirken hep pencereler çıkıyor karşısına. Ve pencereyi açıp arkasında ne var görüyorsunuz. Biz sevdik ve bu seri den başka kitaplar da almayı düşünüyoruz. Eğlenceli bir kitap. Tavsiye ediyoruz,iyi okumalar....

6 Ocak 2014 Pazartesi

Cehenneme Övgü_Gündüz Vassaf

Cehenneme Övgü ilginç bir kitap. Gündelik hayatta bize dayatılan ya da doğal karşıladığımız bir çok konuya ilginç, farklı eleştirel bir bakış acısı ile yaklaşıyor. Hiç öyle düşünmemiştim ama gerçekten öyle galiba diyorsunuz satırlarda ilerlerken.. . Bölüm bölüm değişik konulara değinilmiş. Mesela diyor ki:
"Birbirimizi anlamayacağımız korkusuyla sözcükleri gereğinden çok fazla kullanıyoruz. Konuşmamanın, iletişim kurmayı reddetme anlamına çekilmesinden, kabalık olarak görülmesinden korkuyoruz. Ayrıca, çok fazla konuşuyoruz. Sessizlik bizi ürkütüyor. Sessizliği denetleyemiyoruz. Oysa sessizlikte, sezinlediğimiz ama tanımadığımız dürtülerin, özgürlüğün ve gelişigüzelliğin son noktası saklıdır."
"Türümüzün en karmaşık ve en zengin deneyimlerinden biri olan aşkta örneğin, "seni seviyorum" sözcükleri, bakıştan, temastan, kokudan ve aşkı ifade eden çeşitli seslerden çok daha büyük önem kazanmıştır. Duyularımızın ortak yaşanmışlığı aracılığıyla aşkı paylaşmaktansa, ona sözcüklerle sahip çıkmaya çalışıyoruz. Her aşk farklı olduğuna göre, her aşkta, paylaşılan sözcüklerde farklı olur diye düşünüyor insan. Ama, hayır!..."
Her bölüm altı çizilesi, üstünde defalarca düşünülesi kısımlardan oluşuyor. Mesela seçmeme özgürlüğü hakkında söyledikleri düşündürücü: " Bir seçim yaparken, bütünü düşünme ve kavrama fırsatını kaçırıyoruz. Seçim yaparken taraf tutuyoruz ve bizimle birlik olanları yanımızda almaya, bize karşı olanları bizim tarafımıza geçmeye iteliyor, seçim yapmayanları da unutulmaya mahkum ediyoruz. Seçmek, böl ve yönet kuralını kendi kendimize dayatma yöntemidir."
Bu kısımda yine seçim yapmanın yaratacağı stres nedeniyle sağlıksız olabileceğinden bahsediyor. Ve seçim yaptığımızı sandığımız bazı durumlarda aslında seçim özgürlüğümüz olmadığından bahsediyor. Mesela oy kullanıyoruz. Seçim yaptığımızı düşünüyoruz ama bizim oy kullandıklarımız önceden seçilmiş ve bize sunulmuş kişiler partilerince. Bu da aslında seçme özgürlüğümüz olmadığını gösteriyor. Alışveriş yaparken mesela kendi özgür irademizle bir şeyleri seçtiğimizi düşünüyoruz ama davranış bilimcilerin bulduğu bir çok bilgiyi kullanıyor satıcılar aslında. Bizi yönlendiriyorlar, farkına bile varmıyoruz.
Dediğim gibi her başlık altında ilginç tespitler var. Mesela evrime dair batıda var olan her  iki yaklaşımında ortak özelliğinin insanı en üstün varlık olarak  görmeleri olduğundan söz ediyor. Evrime inananlar ya da yaradılışa inananların ortak noktası olarak verilen bu bakış açısının nedeni olarak da bu teorileri ortaya süren insanın kendisine bitaraf bakamadığı gerçeği olduğunu öne sürüyor.
Tekrar söylemek istiyorum ki bir sürü başlık var her biri birbirinden ilginç. Hepsinden bahsetsem kitabı yazmam gerekecek...En güzeli bu tür kitaplar ilginizi çekiyorsa, muhakkak okuyun. Şimdiden iyi okumalar...

4 Aralık 2013 Çarşamba

#Blogfırtınası esmeye devam ediyor :Hayatı yeniden keşfedin_jeffrey E. Young








Üniversite yıllarımda görüp, beğenip defterime yapıştırmıştım bu karikatürü. 4. gün için yazmam gereken hayali karakter de burada devreye giriyor. Nasıl mı? Yaşamak için kavga etmeyi öğrenen bu çiftimiz sonunda bu konuda yardım almaya karar verip bir psikologa gidiyorlar. İşte o psikoloğun tavsiye ettiği kitaptan bahsedeceğim size. Ben de okuma fırsatı buldum bu kitabı : "Hayatı Yeniden Keşfedin ". Neden bahsediyormuş ki derseniz, şema terapi ve şema terapi ile sorunlara yaklaşım. Şema terapi psikolojide var olan farklı terapi yöntemlerinin tek başına kullanıldığında karmaşık insan doğasını incelemede ve sorunlarını çözmede yetersiz kaldığının fark edilmesi ile geliştirilen karma terapi yöntemi diyebilirim. Okuyucu olarak anladığım bu. İnsan davranışının altında yatan 11 temel şemayı anlatıyor kitap. Şemanız sizin düşmanınız ve biz de düşmanınızı tanımanızı istiyoruz diyerek hepsini tek tek inceliyor şemaların örneklerle. Ve bunları ortadan kaldırmak için yöntemler, alıştırmalar veriyor. İçindeki uygulamaları yaparsanız  faydalı olacaktır. Ne yazık ki ben bu konuda pek başarılı değilim. Detayları merak edenlere ve psikoloji ile ilgilenenlere tavsiye edilir...





4 Kasım 2013 Pazartesi

Yıldız ve Dedesi


 Son günlerde  bolca bu kitabı okuyoruz. Hatta o kadar çok okumuşuz ki bir sabah kalktık ve Şimal Deniz dedi ki: Anne bugün Yıldız ve Dedesi'ni ben sana okuyabilir miyim? Henüz okuma yazma bilmediği için ne yapacak diye merakla verdim eline kitabı. Okumaya başladı, tüm kitabı ezberlemiş. 
 Kitabın konusuna gelince: Yıldız'ın annesi babası işe gittiğinde dedesi ve ninesi ile  gün içinde yaptıklarını anlatıyor. Parça parça diye içindeki anlatılanlar ben başta hoşlanmamıştım pek ama artık ben de seviyorum.  Okumayı seven miniklere tavsiye edilir...



26 Ekim 2013 Cumartesi

Ben de Halimce Bedreddinem_Radi Fiş


    Radi Fiş'in ilk okuduğum kitabı değil bu.  Yine Evrensel Basım Yayın'dan çıkmış olan ve Mevlana'nın hayatını anlatan Bir Anadolu Hümanisti Mevlana kitabı da bu kitap kadar güzel  ve okunası bir kitap idi. Ancak okuyalı uzun zaman olduğu için o kitap ile ilgili bir yazı yazamayacağım. 
      Gelelim asıl kitabımıza. Bedreddin yaşadığı dönemin çok önemli düşünürlerinden. Din, dil, ırk ayrımı olmaksızın insanların eşit olduğunu savunan ve toplumda her şeyin eşit paylaşılmasının gerektiğini vurgulayan bir hukuk adamı da aynı zamanda. Bu düşündüklerinin bir kısmını müritleri ile kısa süreliğine de olsa İzmir Karaburun'da gerçeğe dönüştürüyorlar. Ancak Padişah'ın, ağaların, beylerin olmadığı bu sistem kısa sürede yönetenlerce yok ediliyor ve bedeli de canlarla ödeniyor. 
      Beğendiğim bir kaç cümleyi de sizinle paylaşmak istiyorum. Bedreddin diyor ki: "Bir şeyi hiç unutmayalım: Araçlar amaca uygun olmalıdır. Düşman bizi ayartmak için kulağımıza hep şunu fısıldayacaktır: Hayırlı bir amaç uğruna her araca başvurulabilir! Ne denli zor durumda kalırsak kalalım bu ayartmalara asla kanmamalıyız. Saygıdeğer amaçlara ancak saygıdeğer araçlarla ulaşılabilir." 
     Diğer bir söz ise şu: "Hak aramak için yürek ateşli, ama kafa sakin olmalı insanda. Her belanın başı öfkedir diye boşuna söylenmemiştir."
 Ve son olarak kitapta hekimlikle uğraşan Celaleddin Hızır yaşamı boyunca hekimlik yapıp tıp bilimi ile uğraşmış ve ilerleyen yaşında ise hekimliği bırakmıştır. Ve diyor ki: Bedenin tutulduğu hastalıkların nedeni, son çözümlemede, ruhsal bilgisizlikti; daha doğrusu, insanların sürdürdükleri yaşam biçimiyle, onların gerçek hevesleri, niyetleri, amaçları arasındaki çelişkiydi." Günümüzde hastalıkların çoğunun altında yatan stres mi tanımlanıyor burada, ne dersiniz?
   Kitap hem gerçek bir yaşam öyküsü olması hem de bulunduğu döneme ışık tutması bakımından güzel bir kitap. Eğer tarih seviyorsanız muhakkak okumalısınız. Hem de her iki kitabı da. Dervişlerin hayatı ile ilgili en çok dikkatimi çeken şu: Her iki kitapta da dervişler eğitimlerinin başında ilk önce egolarını kırmak için bir takım eğitimlerden, yollardan geçiyorlar. Dilencilik yapıyorlar. Günümüzde de hala insanların önündeki en büyük engel  ego bence. Bu duygulardan arınmak için derviş olmaya gerek yok ama çok kolay da değil öyle ben arınıyorum egolarımdan demekte...
  Üzerinden yıllar geçmiş olsa da dileğimiz, özlemimiz Bedreddin ile aynı: Tüm insanların din, dil, ırk ayrımı olmaksızın yaşayabileceği, açlığın yoksulluğun savaşların olmadığı bir dünya...
  

19 Eylül 2013 Perşembe

Nilüfer'in Gülümsemesi

   Yine Akram Ghasempour ait bir çocuk kitabımız var. Anlaşılan o ki kızımda ben de bu yazarın kitaplarını seviyoruz. Evrensel çocuk kitaplığı serisinden ve bu seride  epey tanıtacağımız kitap var. Gelelim kitabımıza. Nilüfer bir sabah  uyanırki gülümsemesini kaybetmiş. Aramaya başlar her yere bakar: Yastığının altına, ceplerinin içine, gardırobuna, ayakkabı kutusuna,  her yere bakar. Ama bulamaz. Annesine de soramaz. Resim defterine bakmaya karar verince görür ki tüm çizdiği yüzler somurtkan. Gülümseyememenin ne kadar kötü olduğunu anlayınca her biri için bir gülümsemeye çizmeye karar verir. Sonunda kendi de gülümsemesini bulur. 
  Galiba gülümsemesini kaybeden  tek kişi Nilüfer değil. Etrafımıza bakınca o kadar az ki gülümseyen insan.  Biz de Nilüfer gibi mi yapsak acaba? Tüm asık suratlara gülümseme çizemesek bile herkese gülümseyerek  içtenlikle etrafımızdaki insanları gülümsetebilir miyiz ? Ne dersiniz?

14 Eylül 2013 Cumartesi

Mutlu Kaplumbağa


Akram Ghasempour


      Küçük kızım büyüdü, okula başladı. Alıştırma haftasını  geride bıraktık. Bir eğitimci olmama rağmen, bir veli olarak okulda olmak bambaşka bir şey. Bir sürü endişe taşıyorsunuz: Yemeğini nasıl yiyecek? Öğretmeni ve arkadaşları ile ilişkileri nasıl olacak? Tuvalet temizliğinin üstesinden tek başına gelebilecek mi? Belki de bu kadar endişeli olmamız eğitim sistemimizdeki aksaklıklar. Okulda üstüne lavabo düşüp ölen öğrenciler oldu. Aradan zaman geçse de her velinin içinin sızlayarak hatırlayacağı bir olay. Fiziksel koşullar bir yana okulların ciddi maddi sorunları var ne yazık ki. Herkesin bildiği üzere zorla bağış almak yasak  ancak okulların temel temizlik ihtiyaçlarını karşılayacak kişilerin ücretleri bile okul tarafından ödeniyor.Birine vermeyeceksin diğerine kendi ihtiyaçlarını karşılayacaksın diyen sistem öğrenci ile veliyi karşı karşıya getiriyor. Bizim çocukluğumuzda dergiler vardı.O zamanlarda dergi parasını getirmeyen okula gelmesin derdi öğretmenimiz. Kabus gibi bir şeydi benim için. Öğretmen olunca görüyorsunuz ki öğretmen de mecbur kalıyor bu şekilde davranmaya ama o yaşta ki bir çocuğun bu mecburiyeti anlaması mümkün değildir. Keşke olması gerektiği gibi gerçekten eğitim , sağlık herkesin eşit şartlarda faydalanacağı şekilde ve ücretsiz olsa.  Aslında bir kitap tanıtacağım ama öncelikle okuldan bahsetmek istedim ancak konu eğitim olunca konuşulması gereken o kadar çok şey var ki. Bizim gibi eğitim sistemi her fırsatta değişen bir ülkede bu konuda söylenilmesi gereken sözler daima olacaktır diye düşünüyorum. Gelelim kitabımıza: Mutlu bir kaplumbağa var. Bir gün bir tavşan ona neden daha hızlı yürümüyorsun, koşmak eğlenceli bir dene diyor. Kaplumbağa hiç koşan kaplumbağa görmediğini ve belki de kendisinin ilk koşan kaplumbağa olabileceğini düşünüyor. Deniyor ancak vücut yapısının buna uygun olmadığını görüyor. Her şeyin bir çözümü olduğunu düşünen kaplumbağa bu soruna bir çözüm buluyor. Vücudunun altına bir tekerlek koyup sorunu çözse de görüyor ki hızlı gitmek onu aslında düşündüğü gibi mutlu etmiyor. Neden mi dersiniz? Çok güzel bir kitap. Şimal Deniz'e okurken çok beğendim. Her şeyin çok hızlı geliştiği, her şeye çok kolay ulaşabildiğimiz bir çağda yaşıyoruz. Belki biz de kaplumbağa gibiyiz. Sınırlarımızı zorlayıp tekerleklerin üzerinde hızla ilerliyoruz, bir çok güzelliği kaçırmak pahasına. Ve bir çoğumuz bu uğurda ruhsal, fiziksel sağlığını kaybediyor. Peki değer mi sizce?
Son olarak ekleyeyim yazar Akram Ghasempour ve ODTÜ yayıncılıktan çıkmış bir kitap. İyi okumalar... 

22 Ağustos 2013 Perşembe

Yüksek Tansiyonlu Çınar Ağacı_Behiç Ak



     Şimal Deniz'in bazı kitapları var okumaktan ben de çok zevk alıyorum. Bu kitap onlardan biri. Balıkçılıkla uğraşan köydeki tek ağaç olan çınar ağacının yüksek tansiyonlu olduğuna karar veren Ayşe. Ayşe ile Ahmet'in babası yüksek tansiyonlu olduğu için yerinden kıpırdamıyor ve dev gibi. Tıpkı çınar ağacı gibi. Ama çınar ağacı bir gün kuruyor ve kesiliyor. Çocuklar endişeleniyorlar acaba babalarına da bir şey olur mu? Ve köyün tek ağacı kesildiğine göre yeni bir ağaç yetiştirmeyi başarabilecekler mi? Okuyun seveceksiniz bence:) İyi okumalar..